Soma faciasının 10. yılında Kadıköy’de protesto: “Katiller, göstermelik cezalarla serbest”

İstanbul’da DİSK/Enerji-Sen, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, DGD-SEN, Karayolu Taşımacılık Emekçileri Sendikası (KATAŞ-SEN), Dev-Tekstil, TOMİS ve Mağaza Market-Sen “Mücadeleci Sendikalar” imzasıyla Soma maden faciasının 10. yılında Kadıköy Süreyya Operası önünde eylem yaptı.

“Soma, Ermenek, Bartın, İliç…Hesap sormak için ayağa kalk” pankartı açan grup, “Soma’yı unutma, unutturma”, “Çalışırken ölmek istemiyoruz” sloganları attı.

Düzmece iddianameler

Karayolu Taşımacılık Emekçileri Sendikası (KATAŞ-SEN) Genel Başkanı Şahin Başaraner yaptığı açıklamada, “10 yıl önce üç yüz bir kardeşimiz toprağın altına gömüldüğü gün bugün. Bugün Soma’da katledilen işçi kardeşlerimizin katilleri ellerini, kollarını sallayarak utanmadan arlanmadan dolaşmaktalar. 10 yıldan beri göstermelik yargılamalarla göstermelik mahkemelerle sözde hukukun önüne çıkarılan katiller göstermelik cezalarla sokağa salındı. Biz biliyoruz ki Türkiye’de maden demek ölüm demek. İş cinayeti değil, katliam demektir. Soma’da Ermenek’te, Amasra’da, Kozlu’da, katlettiğiniz hiçbir arkadaşımızı Unutmadık. Bugün karşımıza çıkmış kamu görevlilerini yargılayacağınızı söylüyorsunuz. Bu da yalan. Yaptığınız hiçbir şeyin gerçek olmadığı gibi bunun da düzmece iddianamelerle gerçekleşeceğini biliyoruz” diye konuştu.

“Cumhurbaşkanı tarafından maden işçilerinin yaşam hakkı yok sayıldı”

Mücadeleci sendikalar adına açıklama yapan Sümeyye Altundağ ise davanın hukuk rezaletine dönüştüğünü belirterek, “Madencileri daha fazla üretim baskısıyla ölüme gönderenler öldürdüğü her bir madenci için 8 gün ceza aldı ve tahliye edildi. 2020’de çıkan infaz yasasıyla da tüm sanıklar tahliye edildi; hatta patrona maden ocağı işletme yetkisi geri verilerek adeta ödüllendirilip cesaretlendirildi. 301 madencinin ailesi yerlerde tekmelendi, tazminat hakları ve katillerin yargılanması için mücadele eden aileler 10 yıldır türlü baskı ve adaletsizlikle baş başa bırakıldı, madenciliğin fıtratında ölüm vardır denilerek Cumhurbaşkanı tarafından maden işçilerinin yaşam hakkı yok sayıldı. Sorumluluğu olan kamu görevlileri dönemin bakanı Faruk Çelik tarafından açıkça ‘ben memurumu yargılatmam’ denilerek hukuki sürecin en başından sorumluların yargılanmayacağı ilan edilmiş dava avukatlardan ve ailelerden kaçırılmıştır. Şu an gelinen süreçte de avukatları ve ailelerin çabası ile dava devam etmektedir” ifadelerini kullandı.

“Bir an önce dosyayı kapatma eğiliminde olan bir yargı politikası görülmektedir”

Altundağ, dava dosyasının biran önce kapatılmaya çalışıldığını belirterek, şöyle devam etti: “Soma’da 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan katliamdan 10 yıl sonra kamu görevlileri ilk kez hâkim karşısına çıktı. Soma 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada 28 kamu görevlisi ‘görevi kötüye kullanmak’la suçlanıyor. 2023 yılında 28 kamu görevlisine açılan bu davada, ölümlere ve yaralanmalara hiç değinilmemiş, suçtan zarar gören ve mağdur olan işçileri ve işçi ailelerini dikkate almadan bu suçtan yalnızca devlet zarar görmüştür düşüncesiyle bir iddianame düzenlenmiştir. İşçilerin ve ailelerinin davaya katılma talepleri ısrarlı bir şekilde reddedilmiştir. Sanıklar, katliamdan önce madeni denetlemiş iş müfettişleriydi. Biri; katliamdan sadece 47 gün önce ‘herhangi bir eksiklik bulunmadığı’ raporu vermiş teftiş heyetinde müfettiş yardımcısıyken bugün Bakanlık bünyesinde başmüfettiş. Görevi kötüye kullanma suç isnadıyla kamu görevlilerini koruma refleksiyle etkisiz ve caydırıcı olmayan bir yargılama yapılıp bir an önce dosyayı kapatma eğiliminde olan bir yargı politikası görülmektedir.

Diğer taraftan Soma katliamının gönüllü avukatlığını yapan Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay tutuklanmıştır. Soma davasının iki avukatı da yıllardır yine bir hukuk müsameresi ile cezaevindedir. Soma katliamı bu topraklarda ne ilk işçi katliamıdır ne de sondur. Sadece 2014’ten bu yana binlerce işçi, yüzlerce madenci katledilmiştir. Soma davası tüm iş cinayeti davalarında olduğu gibi sermayenin kollandığı, işçiler ve aileleri için uzun, yorucu, acıları daha da artıran her gün yeniden üretilen hak gaspları ve hukuksuzluklarla doludur.” 

“Bu sömürü düzenine dur demek için direnmekten asla vazgeçmeyeceğiz”

Mücadeleden asla vazgeçmeyeceklerini de belirten Altundağ, “Özelleştirmeler derhal durdurulmalı, işçiler için kölelik ve ölüm anlamına gelen taşeron çalışma yasaklanmalı, rödövans (kiralama) kaldırılmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin piyasaya terk edilmesinden acil olarak vazgeçilmeli ve gerekli tüm denetimler sağlanmalıdır. İşçilerin emeğini gasp ederek onları birer makine parçasına dönüştüren pratiklerin, köylülerin yaşam alanlarının ve geçim kaynaklarının gasp edilmesini ve doğanının metalaştırılmasının norm hâline gelmesini reddediyoruz. Sermayenin bitmek bilmeyen ve dizginlenemeyen kâr hırsının ve sermaye birikimi arzusunun bedeli emekçilerin kanlarıyla, canlarıyla ve doğanın geri dönüşü olmayacak şekilde talan edilmesiyle ödenmektedir. Yaşamak için, ve emek ve doğa düşmanı bu sömürü düzenine dur demek için direnmekten asla vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu. (ANKA)